Buluşma Sebebimiz: ‘Tezgah’ Filmi
Erkan Kolçak Köstendil, bir boks ringinde buluşmayı teklif ediyor ve Cihangir’deki Urban Boxing Turkey’de bir araya geliyoruz. “Oyuncu olarak bir filmin tanıtım süreci beni fazlasıyla yoruyor. Oradan oraya koşuşturuyoruz, sürekli aynı şeyleri tekrar ediyormuşuz gibi hissediyorum. Bizim filmde karakterler birbirlerine fena halde sözleriyle, el kaldırmadan vuruyor. Bu duruma bir göndermede bulunmak istedik,” diyor. Uzun yıllardır arkadaş olan bu üçlü, aynı dili konuşuyor ve kahkahalarıyla etrafı çınlatıyorlar. Enerjileri, yaptıkları işe de yansıyor. Ve anlatmaya başlıyorlar…
Film Yapma Kararı
Erkan Kolçak Köstendil: Aslında iki temel sebep vardı. Birincisi, Antik Yunan’dan itibaren bütün Shakespeare oyunlarında kralın ve sistemin eleştirisi yapılır. Kralın hayatını görürüz, ancak yazarın hayatını görmeyiz. Bu noktada kendimize hiç iğneyi batırmıyoruz. Ana sebep buydu.
Diğer sebep?
Erkan Kolçak Köstendil: Toplumda ne olursa olsun, o konunun muhatabı yerine bazen sanatçılara dönülüyor. Sanatçı bu olayla ilgili ne dedi, ne yaptı diye soruluyor. Ama konunun önce başka muhatapları var! Sanatçının sözü, söylediği şey çok önemli ama ilk oraya dönemezsin. Sanatçıların başlarına gelen olaylara tepkileri, diğer insanlardan ayıran bazı faktörler var. Peki, her insanın farklı tepkiler gösterebileceği bir olay, üç sanatçının başına gelse ne olur? Bu sorunun cevabı üzerine bir hikaye ortaya çıktı. Filmin tamamına bakınca da sadece bizim dünyamızla sınırlı kalmayan, herkesin rahatsız olabileceği bir film çektik.
Kendinize İğne Batırdınız mı?
Rıza Kocaoğlu: Zaten oyunculuk öyle bir şey ki, bu işi gerçekten yaşam şekli haline getirirsen, hayatın buysa, her gün kendini yaralayan bir meslek yapıyorsun. Yüzde yüz kendinden memnun olman kolay değil. Bu yüzden her gün iğne ve çuvaldızla birlikte uyuyoruz.
Sektör İçinde Eleştiriler
Erkan Kolçak Köstendil: Yok, hiç yaşamadık… Damla Sönmez: Demirden korksak, trene binmezdik (gülüyor). Erkan Kolçak Köstendil: Dediğim gibi, Shakespeare kralı da eleştirir. Bu filmde hepsi var; bir soytarı eleştirisi de sayılır. Karakterlerin fikri, hiçbir yerde karakterler de mi fikrini dile getirmesin?
Üçlü Dinamiği
Erkan Kolçak Köstendil: Biz, çok didişen, güzel ve sağlam ama yararlı kavgalar eden insanlarız. Rıza Kocaoğlu: Bence aynı dili konuştuğumuz için birlikteyiz. Anlayış ve sevgiye bakış açımız da aynı.
Filmin ismi üzerinden sorayım; şimdiye kadar geldiğiniz en büyük tezgâh neydi?
Erkan Kolçak Köstendil: Benim çok var ya. Duygusuz muyum acaba (gülüyor)? Tezgâha geldiğimde; “He he” deyip ortamımı değiştirip yoluma devam ediyorum.
Rıza Kocaoğlu: Ben, mesela ilk tanışmada karşımdakine yüzde yüzümü verir ve yüzde yüz severim. Dolayısıyla çok hayal kırıklığı yaşarım ama bu durum değişmiyor.
Erkan Kolçak Köstendil: Ben de aynen biliyor musun? O yüzden bizi tezgâha getirmek kolay.
Filmdeki Diyaloglar
Filmde ayrı ayrı konuşulacak çok diyalog var. Mesela, “Bir film çekeriz, YouTube’da 2 bin izlenir. O filmden memeli bir sahneyi koyarsan 12 milyon izlenir” diyorsunuz. Bağımsız filmleri, sadece yakınlaşma sahneleri için izleyenleri de eleştiriyorsunuz. Gerçekten çıplaklık ya da sevişme sahnesi bazen bütün işin önüne geçiyor. Bu size ne hissettiriyor?
Damla Sönmez: Buna ‘clickbait’ (tık tuzağı) kültürü deniyor. Instagram’da da mesela, “Bu kadar kısa şort giyilir mi?” diye yazabiliyorlar aniden. Rıza Kocaoğlu: Ya da “Aslında kaslı değilmiş!” diyor (gülüyor). Damla Sönmez: Kim dedi, ne demiş diye ben bile bazen tıklıyorum. Ama bir yandan da yıllardır bağımsız sinemada bir sürü iş yapan biriyim. Oradaki bir yakınlaşma sahnesi YouTube’da parça parça konulup, normal filmin kendisinden ve fragmanından çok daha fazla izleniyor. Rıza Kocaoğlu: Seks satar abi. Damla Sönmez: Evet, aynen. O yakınlaşma sahnesini hikâyenin içinde değerlendirmiyoruz; o sırada ilgimizi çeken şey o oluyor. Çok fazla hikâyeleri dinlemeye çalışmıyoruz.
Güven ve İlişkiler
Filmde sevgilisi, karakteri en yakın arkadaşıyla aldatıyor. İnsan en yakın arkadaşına bile güven duyamıyor. Güven olmadan yaşamak zor mu?
Erkan Kolçak Köstendil: Başımıza gelen ve gelebilecek şeylere karşı biraz daha nasırlı hale geldik. Yoksa güvensiz yaşayamazsın. Güvenemediğin insanı sevemez ve bağ kuramazsın. O yüzden sonuna kadar güvenmeye devam edip yaşayacaksın. Ama dediğim gibi, bıçak girdiğinde, nasır tuttuğun için etin acımıyor.
Filmde iki yakın arkadaş, aradaki kadını yok sayarak dostluklarını sorguluyor…
Damla Sönmez: Kırılgan maskülenite, erkekliğin ne kadar elindekine sahip çıktığınla alakalı. Orada erkek, aldatılınca sevdiği bir şeyi kaybetmek üzere hissediyor, bu da erkekliğine zeval gelmiş gibi bir his yaratıyor. İki erkek arasında güç savaşına dönüşüyor.
Çizgiler ve Güzellik Algısı
Filmde Damla’nın karakterinin şöyle bir lafı var; “Meme düşerse kaşe düşer, alnımız kırışmayacak, tavırlarımız aynı olacak.” Bu fiziksel olarak oyuncuların yaşadığı baskıdan bahsediyor. Birçok genç de estetikle birbirine benzediğini söylüyorsunuz. Siz bu baskıları yaşıyor musunuz veya yaşadınız mı?
Rıza Kocaoğlu: Bu çizgilere biz ömrümüzü veriyoruz. Her bir çizginin çok yaşanmışlığı var. Bu, bir oyuncuya çok artı katan bir şey. Bunu yok etmeyi benim aklım almıyor. Damla Sönmez: Benim de filmde bahsettiğimiz şeylere maruz kaldığım oldu. Bir tektipleşme var. Eski dizileri koyup kimsenin birbirine benzemediği zamanlar diye paylaşıyorlar. O kadar çok birbirine benzeyen insanlar var ki… Yaş alanı küçültmek, küçük olanı yaşlandırmak gibi bir tuhaf bir yere gidiyor güzellik algısı sektörde.
Konservatuvar Günleri
Konservatuvardayken televizyon dizilerini küçümseyen ama okul bittikten sonra hangi dizide başrolü kapacağını düşünen oyunculardan bahsediyor film. Siz böyle değil miydiniz?
Erkan Kolçak Köstendil: Aslında konservatuvar eğitiminin içinde, hele İstanbul’da okuyorsan, öğretmenlerin eğitimini tamamlayabilmen için dizide oynama yasağı koyuyor. Bu, bir yandan haklılar ama okul biter bitmez hayatın gerçekleriyle karşılaşınca o görüşmeden o görüşmeye gitmeye başlıyorsun. Rıza Kocaoğlu: Televizyon çok güzel bir silah. O duruma televizyonu etkili hale getirmek olarak da bakmak lazım. Hem televizyonda anlatacağımızı güzel anlatabiliriz hem de ekranın verdiği popülariteyle kendi hikâyemizi anlatabildiğimiz filmler yapabiliyoruz.
Damla Sönmez: Ben okuldayken, televizyon dizilerini küçümsemekten başka bir şey düşünmüyordum. Hele reklam, bir oyuncunun inandırıcılığını yok ediyordu… Ama sonra yavaş yavaş sinemaya âşık oldum.
Aldatma Üzerine
Bu bir aldatma hikayesi, fiziksel aldatma, beynen aldatma gibi aldatmanın da çok türlüsü var. Sizin için aldatma nedir?
Rıza Kocaoğlu: Aldatmak ölümdür! En büyük hayal kırıklığı bence, çok ciddi bir kandırılmışlık. Erkan Kolçak Köstendil: Aldatmak çok geniş kapsamlı bir şey. Bulunduğun konuma ve yaşanmışlıklarına göre tepkilerin değişiyor. Damla Sönmez: İlişkide birbirine verdiğin sözlerin ihlali gibi bir şey.
Hiç aldatıldınız mı?
Rıza Kocaoğlu: İki kere. Damla Sönmez: Ben geçmişte bir ilişkide aldatıldığımı çok yeni öğrendim. Erkan Kolçak Köstendil: Benim de çok başıma gelmiştir ama ben bu durumu çok önemsemiyorum, o an öyle uygun gördü diye bakıyorum.