Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, 19 Ocak’tan bu yana Silivri’deki Marmara Cezaevi’nde tutuklu olarak bulunduğu davada ilk kez hâkim karşısına çıktı. Çağlayan’daki İstanbul 35. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen davada, Özdağ’a “Cumhurbaşkanına hakaret” suçlaması yöneltiliyor. Ancak duruşma sırasında, avukatların ve gazetecilerin salona alınmaması ve yaşanan izdiham, duruşmanın sıcak anlarına damgasını vurdu.
Duruşma Tansiyonu Yükseltti
Duruşmanın yapıldığı salona girebilmek için çok sayıda siyasetçi, gazeteci ve hukukçu salonda toplandı. Ancak, yer darlığı nedeniyle, salona girişte büyük bir izdiham yaşandı. Çevik Kuvvet ekiplerinin engellemeleriyle avukatlar ve gazeteciler salona alınmadı. Bu durum, duruşmanın başından itibaren salondaki gerilimi artırdı. Ümit Özdağ ise, savunmasına başlamadan önce, durumu eleştirerek “Bu bir hukuk devleti mi?” diyerek salondan dışarıda yaşananları sorguladı.
Ümit Özdağ’dan 30 Sayfalık Savunma
Duruşma salonunda yer olmasına rağmen gazetecilerin ve avukatların salona alınmamasıyla ilgili tepkiler yükselirken, Ümit Özdağ savunmasına başladı. Özdağ, yaklaşık 30 sayfalık bir savunma yaparak, suçlamayı reddetti. Konuşmasında, “Erdoğan ve AKP” ifadelerinin birlikte kullanıldığını ancak bu sözlerin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik değil, AKP Genel Başkanı sıfatıyla kullanıldığını belirtti.
Özdağ, konuşmasında şu ifadeleri kullandı:
-
“Konuşmamın iki yerinde de Erdoğan ve AKP ifadeleri birlikte geçmektedir. Bu konuşmanın Cumhurbaşkanına hakaret olarak değerlendirilmesi, doğru bir tespit değildir” dedi.
-
Ayrıca, “Cumhurbaşkanına hakaret” suçlamasıyla gözaltına alındığı 20 Ocak’ta yaşadığı durumu da anlattı: “Antalya’daki toplantıda söylediklerim, bir günden sonra, İstanbul Başsavcılığı tarafından soruşturmaya dönüştü. Gözaltına alındım ve İstanbul’a 150 km hızla getirildim.”
Duruşma Salonu Dışında Gerginlik
Duruşmanın izlenmesi için adliyede toplanan kalabalık, Zafer Partisi destekçileri ve CHP gibi siyasi partilerin temsilcileriyle hareketlilik yaşandı. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin grup toplantısını iptal ederek duruşmaya katılma kararı aldı. Salonda yaşanan izdiham, hem gazeteciler hem de avukatlar için sıkıntılı bir ortam oluşturdu.
Zafer Partisi Sözcüsü Azmi Karamahmutoğlu, partinin duruşmayı izlemeye gelenleri sosyal medyadan teşvik etti ve “Vatandaşlık haklarınızı savunmak için Çağlayan’daki adliyeye gelin” çağrısı yaptı.
Tutukluluk Süreci ve Diğer Suçlamalar
Özdağ, 19 Ocak’taki partisinin Antalya’daki toplantısındaki açıklamaları nedeniyle gözaltına alınmıştı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturma kapsamında, Özdağ’a “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçlaması da eklenmişti.
Bu suçlama, Özdağ’ın mültecilerle ilgili sosyal medya paylaşımlarını kapsıyor ve bu paylaşımlar, yetkililer tarafından yanlış bilgi yaymak olarak değerlendirildi. Savcılık, Özdağ’ın 2020’den itibaren yaptığı paylaşımları da delil olarak dosyaya ekledi.
Özdağ’a yöneltilen suçlamalar sadece bunlarla sınırlı değil. Kayseri’deki Suriyeli sığınmacılarla ilgili olayları kışkırtmak suçlamasıyla da, Kayseri Başsavcılığı tarafından 30 Haziran 2024’teki protestolarla ilişkilendirildi. Bu olayda, yaklaşık 15 bin kişinin katıldığı ve 263 evle 166 aracın zarar gördüğü, 25 emniyet görevlisinin de yaralandığı belirtilmişti.
Adaletin Geleceği
Duruşmada, Özdağ’ın savunmasında “Cumhurbaşkanına hakaret” suçlamasına dair suç unsuru olmadığına dikkat çekmesi, İstanbul 35. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından da dikkate alındı. Mahkeme, “konuşmanın Antalya’da yapılmış olması nedeniyle” dosyanın Antalya Asliye Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verdi.
Zafer Partisi destekçileri, Özdağ’ın halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçlamasıyla tutuklanmasının ardından duruşmalarını yakından takip etmeye devam ediyor.
Ümit Özdağ’ın duruşması, sadece hukuki bir olay olmanın ötesinde, Türkiye’deki siyasal atmosferin gerildiği ve ifade özgürlüğü ile ilgili önemli bir tartışmayı da gündeme getiriyor. Özdağ’ın savunmalarındaki kararlılık ve tutumu, özellikle siyasi liderlerin ifade hakları üzerine ciddi bir tartışma başlatabilir. Hukukun üstünlüğü ve adaletin doğru bir şekilde işlemesi adına, adliye salonlarında yaşanan izdihamlar ve engellemeler, daha açık ve özgür bir yargı sürecine olan ihtiyaç olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor.
