Serkan Çayoğlu ile Röportaj
Serkan Çayoğlu’nu kariyerinin başından beri tanıyorum. O, her zaman sakin bir yapıya sahip, karşısındaki insanı tanıdıkça duvarlarını indiren birisi oldu. Şöhreti her geçen gün artıyor ama asla bu büyüye kapılmadı, egoya yenik düşmedi. İnsanı rahatlatan bir tonla konuşması ve sürekli güler yüzü, onun değişmez özellikleri arasında. Şu anda 37 yaşında ve yeni projeleri için bıraktığı sakallarıyla oldukça yakışıklı bir görünüm sergiliyor.
Seni artık iyi tanısam da biraz araştırma yaptım; yeni ne var diye…
İş dışında çok bir şey yoktu değil mi?
Evet, magazinden, skandaldan ve olaylardan uzak olup iyi bir kariyer yapmanın sırrı ne?
Bilinçli bir şekilde yapmıyorum ama gerçekten iş odaklı ilerlediğim için sanırım benden bir skandal çıkmıyor. İş bittiği zaman ailem, eşim, dostlarım var. Benim hayatım dış dünyadan bağımsız. Çok arkadaşım var ama gerçek dost sayım oldukça az. Zaten gerçek dostlar insanın hayatında daima azdır. Şimdiye kadar skandal çıkmadı diye bundan sonra çıkmaz diyemem; yarın, öbür gün ne olacağı belli olmaz (gülüyor).
Görüntünde olduğu kadar sakin birisi misin?
Sakinim. Beni tanıdıkça “Aslında komiksin”, “Çok konuşkanmışsın” diyen arkadaşlarım var. Ancak genelde yeni tanıdığım insanlara karşı biraz mesafeliyim. Bu durum, bilinçli bir şey değil, herhalde içgüdüsel olarak karşımdakini tanımaya yönelik bir davranış. Zamanla arkadaşlık ve dostluk kendiliğinden gelişiyor; kimseye karşı ekstra bir yakınlık çabası içinde değilim, durumu akışına bırakıyorum.
Almanya’da doğup büyüdün, Alman kültürünün soğukluğunun etkisi bu mu?
Biraz karakter meselesi. Aile yapımız da böyle; babam da tanıyıncaya kadar çok sakin bir adamdır, dışarıdan soğuk durur ama tanıyanlar onun muhabbetini sever. Almanya’da büyümenin etkisi de mutlaka vardır. Özge ile (eşim Özge Gürel) ilişkimizin başlarında, onun bana çok şaşırtan bir empati anlayışı vardı; “Ona ayıp olur, öyle deme, yanlış anlaşılır” gibi detayları düşünüyor olması beni etkiliyordu. Bu hâlâ benim için garip ve yorucu. Netlik olduğunda, böyle kaygılara yer kalmıyor, kişiselleştirmeden iletişim kurabiliyorsun.
İçinde bulunduğun sektör pek düz mantık değil; içinden geçeni tak diye söyleyeceğin bir dünya değil gibi. Bu durumu çözebildin mi?
Çözmesem Türkiye’de bu işi yapamazdım. Sadece Türkiye için değil, dünyanın neresine gidersen git, oradaki insanlara, kültüre ve günlük hayata uyum sağlamazsan kaybolup gidersin.
Beni ne kızdırır?
Beni vurdumduymazlık kızdırır. Mesela sete gittiğimde, eğlenelim, gülelim, makara yapalım severim ama “Kayıt” dendiğinde iş yapmalıyım. Eşim Özge, Trakyalı biliyorsun. Ailesi ve arkadaş ortamına ilk katıldığımda, onların rahatlıklarına alışmam uzun sürdü. Şimdi ‘Serkan, sus, yavaş da olsa iş yürüyor’ diye kendimi telkin ediyorum, sonra onların moduna geçiyor ve ‘Olur be ya’ diyorum.
Özge çok enerjik bir kadın. Sen cool birisiniz. Evde zor olmuyor mu?
Evde eğlenceli, komik, spontane bir yapım olmasaydı, muhtemelen böyle güzel bir ilişki yaşamazdık. Mutlaka ikimizin de buluştuğu bir nokta var ve bu çok önemli. Bazen şartlar zorlayıcı olabilir, özel hayatında karışıklıklar yaşanabilir; o tazeliği, enerjiyi yaymazsan, bir yerden sonra sıkıcı olur, rutine döner ve hayat keyifsizleşir.
Defoların neler?
Kafamı bazen çok karıştırabiliyorum, büyük kararsızlıklara girebiliyorum. Orada takılıp kalıyor, bazı şeyleri çok takıyorum, detaylarda kayboluyorum ve o şey yapılmadığı sürece rahat edemiyorum.
‘Almancı’ kelimesini sevmiyorum
Almanya’da doğdun, aslen nerelisin?
Babam Giresunlu, annem Gümüşhaneli. Ailedeki ilk dedem işçi olarak Almanya’ya gitmiş. Babam, 9 yaşında onun yanına gidiyor ve orada okuyor. Türkiye’ye döndüğünde anneme âşık oluyor. Annem de onunla Almanya’ya gidiyor.
Orada nasıl bir hayat yaşıyordunuz?
Babam 40 yıldır plastik üretimi yapan bir şirkette çalışıyor. Annem de yıllarca araba parçaları satan bir şirkette çalıştı, şimdi ise yarı zamanlı işler yapıyor.
Türkiye’de Alman, oraya gittiğinde Türk olarak mı adlandırılıyordun?
Çok yaşamadım. Sokağa çıktığımızda, Alman kültürüne adapte olduğumuz için arkadaşlarımın çoğu Alman’dı. Dolayısıyla oradaki hayatım pek öyle geçmedi. Ancak ergenlik döneminde bazen o tür durumlarla karşılaşıyorsun. Türkiye’ye geldiğimizde, kıyafetler ve dilden dolayı ‘Almancı’ diyorlardı. Bu kelimeyi sevmiyorum. Buraya ilk gelip yerleştiğimde böyle dendiğinde alınıyordum.
Neden?
Ya Türksün ya Almansın. Almancı olunca, sanki farklı bir milletsin gibi tanımsız bir durum yaratıyor.
Almanya’da ekonomi okumuşsun. İsteyerek mi seçtin?
Seviyordum, rakamlarla aram çok iyidir. Bitirince de ekonomi alanında çalışmayı düşünüyordum ama hayat bizi buraya getirdi.
‘Serkan Fransa’yı yakmışsın!’
Sen hep yakışıklı mıydın?
Değildim. 14 yaşıma kadar oldukça kilolu biriydim. Sonrasında eniştem beni spora yönlendirdi. Üzerine biraz diyet ekleyince değişim oldu.
Nasıl oldu?
Okulda bir Fransa gezisi vardı, iki günlük. 15-16 yaşındaydım, ergen kızların radarına girip popüler oldum. Kendimi hâlâ kilolu sandığım için başta anlam veremedim, zaten kendimi yabancı hissettiğim bir alandı. Almanya’ya döndüğümüzde sınıf hocası, tüm sınıfın önünde “Serkan, Fransa’yı yakmışsın” dedi. O an anladım (gülüyor).
Özge ile mutlu hissediyorum
‘Kiraz Mevsimi’ndeki partnerin Özge Gürel’e dizide vuruldun…
Evet, bu olay 10 sene önce gerçekleşti.
Aşkınız devam etti ve evlendiniz. Uzun süreli mutluluğun sırrı ne?
Aslında çok basit bir cevap; Özge ile mutlu hissediyorum. İnsan mutlu olduğu yerde kalır ya… Bugün Özge’ye bir şey katamıyorsam, o da bana katamıyorsa, o canlı ilişkiyi yaşayamıyorsak, o zaman ne yapacağız ki? İlişkinin belli süreçlerinde inişler çıkışlar mutlaka olur ama o bağı canlı tutmak senin elinde; buna aşk diyoruz ya.
Tıraş olursam ne olacak?
Sakalların çok iyi, yakışmış… Sevdin mi sakallı olmayı?
Teşekkür ederim, ‘Mehmed: Fetihler Sultanı’ projesi için sakallarımı bıraktım. Aslında geçen kasım ayından beri bu boyda bırakıyorum. Sevdim, çenem sivri olduğu için bu tarzı hiç denememiştim, farklı bir görünüm oldu. Şimdi tıraş olursam ne olur diye düşünmüyor değilim.
Fatih’i canlandırıyorsun. Rol geldiğinde tereddüt yaşadın mı?
Bir süre bu işi yapmak istiyordum ama bunun gerçekleşeceğini hayal etmemiştim. Çok heyecanlandım. Fatih çok büyük bir karakter. İnsanüstü bir yerde tuttuğumuz bir kahraman, bir efsane. İçimde ‘Nasıl olacak, insanlar nasıl karşılayacak’ korkusu vardı. Gerçekten çok sıkı çalıştım, hem fiziksel hem de mental olarak kafa yordum. Şu an geri dönüşler beni mutlu ediyor.
Bu sezon seni başka nerelerde izleyeceğiz?
Bir sinema filmi çektik. Biraz iyi hissettiren, tatlı ve romantik komedi tadında bir film… Bir platformda gösterilecek. Yüzde 90’ını Almanca çektik.
Türk dizileri yurtdışında da gösteriliyor. Paris ve Arjantin’de hayranlarının ilgisini gösteren videolar gördüm. Orada neler yaşadın?
Özellikle Arjantin’de çok ilginç bir buluşma oldu. Özge ile ikimiz için Latin Amerikalı fanlarla bir buluşma organize edildi. 800 kişilik tarihi bir tiyatro salonu ayarlanmıştı. Başta sayı çok iddialı geldi ama “Çok talep var” dediler. O gün gerçekten şok oldum. Giremeyenler sokaktaydı. Gelenlerin hepsi yabancıydı; Venezuela’dan, Brezilya’dan gelenler vardı. İçeri giremeyenler için biz dışarı çıktık, sokakta kıyamet koptu. Türk dizilerinin yurtdışında bu kadar ilgi görmesi, o insanlarla bağ kurmak… Bunun karşılığını bire bir hissetme şansı yakaladım Buenos Aires’te. Dünyanın diğer ucunda bu ilgiyi görmek muazzam bir histi.