Depremin İzleri ve Müzikal Yansımaları
Geçtiğimiz yıl, 6 Şubat’ta yaşadığımız depremler, toplumumuzda derin acı izler bıraktı. Bu trajik olay, sanatçılar arasında da büyük bir yankı buldu. Besteci Ege Gür (26), Mimar Sinan İstanbul Devlet Konservatuvarı’nda öğretim görevlisi olarak görev yapıyor ve depremde hayatını kaybedenlere ithafen bestelediği ‘Görünmez Olanın İmgesi’ adlı eseri, 10 Ağustos’ta Türkiye Gençlik Filarmoni Orkestrası (TUGFO) tarafından Berlin’deki ünlü Konzerthaus’ta seslendirildi. Ayrıca, bu eser, Berlin’de düzenlenen prestijli bestecilik yarışması ‘Young Euro Classic’te, farklı ülkelerden 11 orkestranın eserleri arasından 2024 Avrupa Bestecilik Ödülü’nü (Europäischer Kompositionspreis 2024) kazandı. Ege Gür ile buluşarak, bu anlamlı başarısını ve duygularını konuştuk.
Sizi depremzedelerle ilgili bir beste yapmaya iten şey ne oldu?
Depremin haberini aldıktan sonra, herkes gibi ben de derin bir üzüntü hissettim. Bu olayın beni en çok etkileyen yanı, elimden hiçbir şey gelmemesiydi. Bir hafta sonra, Türkiye Gençlik Filarmoni Orkestrası’nın kurucusu ve orkestra şefi Cem Mansur’dan bir telefon aldım. Daha önce onun yüksek lisans şeflik derslerine katılmıştım. “Ege, depremzedeler anısına müzik yazmak ister misin?” dedi. Bu teklif, içimde bir şeylerin harekete geçmesini sağladı ve hiç tereddüt etmeden “Evet” dedim. Hemen çalışmaya başladım.
‘Küçük Çıtırtılar Duyuluyor’
Beste yaparken neler düşündünüz? Sizin de bir yakınınız etkilendi mi bu depremlerden?
Çok yakın arkadaşlarımın aileleri bu depremi yaşadı. Ancak bunun ötesinde, aynı kandan ve candan insanlarla birlikteyiz. Yani benim için bir yakınımın bu durumu yaşamış olması gerekmiyor. İstanbul’da böyle bir depremin olma ihtimali oldukça yüksek. Eğer bir gün böyle bir şey olursa, umarım bir daha aynı üzüntüleri yaşamayız. Dilerim ki gerekli önlemler alınır ve başka böyle bir besteye ihtiyaç kalmaz.
Depremzedelerin yaşadıklarını notaya dökerken nelere dikkat ettiniz?
Aslında insanların deprem yüzünden değil, çöken binalar nedeniyle hayatlarını kaybettiklerini unutmamak gerekiyor. Bu binaları inşa edenlerin dikkatsizliği yüzünden böyle korkunç bir olayla karşılaştık. Uzmanlar, o bölgede deprem olacağını yıllarca dile getirdi. Bu nedenle, işin bu altmetnine ve insanların tarihine odaklandım. Yazmaya başladığımda, öncelikle deprem anında çıkan sesleri araştırdım. Daha önce yaşanan depremlerin ses kayıtlarını ve sonik dalgalarını inceledim. Bestenin çıkış noktası da bu seslerin analizi oldu.
Bu sesler esere nasıl yansıdı?
Bina yıkılmadan önce, deprem sırasında çok küçük çıtırtılar duyuluyor. Müzik, bu çıtırtılarla başlıyor ve gelişiyor. Çıtırtılar genişliyor ve üflemeli çalgılar bir melodi çalmaya başlıyor. Ancak bu melodi, sanki çok güzel bir temaya başlayacak gibi. Ardından, müzik kendini gürültünün içine hapsediyor. Bu melodi, aslında yıllardır söylenmiş şarkılar ve insanların sohbetleriyle buruk bir şekilde devam ediyor. Sonrasında müzik, tekrar gürültüye teslim olup, tüm orkestranın çıkardığı yüksek volümde bir ses kütlesi oluşturuyor. Finalde ise adeta başımıza yıkılıyor.
Bu yarışmanın klasik müzik dünyasında nasıl bir önemi var?
‘Young Euro Classic’, 25 yıldır devam eden ve Berlin’in tarihi Konzerthaus salonunda gerçekleşen bir festivaldir. Buraya dünyanın en iyi gençlik orkestraları katılır ve kendi bestecilerinden birini seçip yarışmaya dahil olurlar. Ben bu yarışmaya katılmak istemedim. Orkestra ve Cem Mansur, Türkiye’den benim eserimle katıldılar. Yarışmaya tüm dünyadan 11 eser, 11 orkestra katıldı. Türkiye Gençlik Filarmoni Orkestrası’nın (TUGFO) seslendirdiği ‘Görünmez Olanın İmgesi’, bu yarışmada ödül kazandı. Tek bir ödül vardı ve bu ödülü Almanya hükümeti adına Berlin Belediye Başkanı takdim ediyor. Yani, orkestra yarışması olup da bestecilik ödülü veren başka bir organizasyon yok.
‘Binadan Çıkmadan Eser Siparişi Geldi’
Bu yarışmayı kazanmanızın kariyerinizde nasıl bir etkisi olacak sizce?
Ödülü aldıktan hemen sonra, binadan çıkmadan oradaki müzisyenlerden eser siparişi geldi. Ayrıca 5 bin euro’luk bir ödül verildi. Beni tekrar davet ettiler ve ikinci kez Berlin’e gittim. Bu deneyim, müzisyenlere olan ilgiyi artırdı. İnsanlar, bu tür takdirleri çok önemsiyorlar. En basitinden, babam bile benim birçok konserimi izledi ama böyle bir ödülün adının geçiyor olması onlar için çok anlamlı. Benim için orada yaşadığım şey gerçekten kıymetliydi. Orkestradaki müzisyenlerle aynı duygu içinde olmamız, bu sürecin en güzel yanlarından biriydi.