Korkusuz Gazetesi yazarı İpek Özbey, bugünkü köşe yazısında Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş ile gerçekleştirdiği ‘apolitik’ bir röportaja yer verdi. Bu röportajda Yavaş, en sevdiği yemekten aşka kadar birçok konuda görüşlerini içtenlikle paylaştı. İşte Özbey’in köşe yazısının detayları:
Güne başlarken bir ritüeliniz var mı?
Ben güne erken başlarım ve bir an önce belediyeye gelirim. Tatil günleri ve hafta sonları da buna dahil.
En son hangi kitabı okudunuz?
Dragos.
En sevdiğiniz ses nedir?
En sevdiğim ses, torunlarımın neşeyle gülüşleridir. Bu sesler, hayata dair umut, sevgi ve geleceğe olan inancın en güzel ifadesi. İnsan için en büyük mutluluk, sevdiklerinin sağlıklı, huzurlu ve mutlu olduğunu bilmektir. Torunlarım ve tüm çocukların sesi, bana bu ülkenin yarınlarına dair en büyük ilhamı veriyor. Çünkü biz, onlara daha güzel bir gelecek bırakmak için çalışıyoruz.
En çok dinlediğiniz üç şarkı?
Her türlü müziği dinliyorum…
Türkiye bir şarkı olsa hangisi olurdu?
Eğer Türkiye bir şarkı olsaydı, halkın duygularını, tarihini, mücadelesini ve umutlarını en iyi anlatan bir eser olurdu. Bu toprakların sesini en güzel yansıtan şarkılardan biri de “Memleketim” şarkısıdır. Çünkü bu şarkı, vatan sevgisini, birlik ve beraberliği, Anadolu’nun ruhunu içinde barındırıyor. Ama Türkiye’nin sadece bir yönü yok; bazen “Uzun İnce Bir Yoldayım” şarkısı gibi sabır ve mücadeleyi anlatır, Neşet Ertaş’ın türküleri gibi özümüzden, Barış Manço’nun şarkıları gibi halkın içinden, Cem Karaca’nın ezgileri gibi hak ve adalet arayışında bir memleketiz. Bizim şarkımızı sadece notalar değil, sokaktaki bir çocuğun gülümsemesi, bir annenin duası, çalışan emekçinin alın teri de besteler. Türkiye bir şarkıysa, onun en güzel melodisi halkının sesidir.
Aşka inanır mısınız?
Aşk, insanın en derin duygularından biridir. Elbette inanırım. Sevgiyle, saygıyla, sadakatle yoğrulmuş bir bağın insan hayatını güzelleştirdiğine inanırım. Gerçek aşk, karşılıksız fedakârlık yapabilmektir. Sevdiklerinizle birlikte, sevginin ve iyiliğin çoğaldığı bir hayat diliyorum.
Kırmızı çizginiz nedir?
Bizim kırmızı çizgimiz milletin hakkıdır, adalettir, kul hakkıdır. Yetimin hakkına, kamu malına el uzatılmasına, vatandaşın emeğinin heba edilmesine asla göz yummayız.
En sevdiğiniz yemek?
Yeşil fasulye ve yaprak sarma.
Asla yemem dediğiniz bir şey var mı?
Sevmediğim veya ayırt ettiğim bir yemek yok.
Sizi ne heyecanlandırır?
Beni en çok heyecanlandıran şey, vatandaşın hayatına dokunan, gerçek anlamda bir fark yaratan projeleri hayata geçirmek ve bunların olumlu sonuçlarını görmektir. Bir öğrencinin eğitimine destek olduğumuzda, bir esnafın yüzü güldüğünde, bir annenin çocuğu için duyduğu kaygıyı hafiflettiğimizde, bir gencin geleceğe umutla bakmasını sağladığımızda, işte o zaman gerçekten heyecan duyarım.
Yağmur mu, güneş mi?
İkisini de birbirinden ayıramam. Yağmur da güzel, güneş de… Yağmur berekettir; güneş ise umut demektir. Karanlığı aydınlatır.
İnsanlarda en sevmediğiniz üç özellik?
Haksızlık, hukuksuzluk, samimiyetsizlik ve sorumsuzluk. Haksızlık, bir insanın emeğini yok saymaktır. Bizim anlayışımızda, adalet her şeyin temelidir. Samimiyetsizlik, sözle başka, eylemle başka davranmaktır. İnsan, önce dürüst olacak; söylediğiyle yaptığı bir olacak. Sorumsuzluk ise verilen sözleri tutmamak, üzerine düşeni yapmamaktır. İnsan, ailesine, işine, memleketine karşı sorumlu olmalı. Çünkü herkesin küçük bir katkısı, büyük bir iyiliği büyütür. Bizim yolumuz, adaletin, samimiyetin ve sorumluluk bilincinin yoludur.
Yeniden dünyaya geldiniz ve seçme şansınız var, kim olmak istersiniz?
Yeniden dünyaya gelsem yine bu güzel memlekete, yine bu kadim topraklara hizmet eden biri olmak isterdim. Unvanın, makamın, ismin pek bir önemi yok. Önemli olan, adaletle, dürüstlükle, halkın içinde ve halk için çalışabilmek. Belki bu bir öğretmen olarak çocuklara ışık olur, belki bir çiftçi olarak toprağı işler, belki de yine bir belediye başkanı olarak vatandaşın derdine derman olmaya çalışırdım. Ama ne olursa olsun, yine bu ülkeye, bu millete hizmet eden biri olmayı seçerdim. Çünkü en büyük mutluluk, insanlara faydalı olabilmektir.
Kaç yaşına kadar yaşamayı dilersiniz?
Ömür, hizmet edebildiğimiz, bir vatandaşımızın hayatına dokunabildiğimiz sürece anlamlıdır. Yaşın bir önemi yok, önemli olan geride nasıl bir iz bıraktığımızdır. Eğer bir gün bile daha fazla yaşamak, bir çocuğun yüzünü güldürmeye, bir annenin derdine çare olmaya, bir gencin hayaline destek vermeye vesile olacaksa, o gün kıymetlidir. Bu yüzden mesele uzun yaşamak değil, dolu dolu, faydalı ve onurlu yaşamaktır. Bizim dileğimiz de budur.