Bazıları yolda dikkatsiz sürücülerle veya çevredeki insanların tuhaf davranışlarıyla karşılaştığında, genellikle “Ay dolunayda!” demekten kendini alıkoyamayız. Bu inanç, antik Yunan’dan Roma’ya, Aristoteles’ten Plinius’a kadar uzanan bir gelenekle besleniyor.
Antik düşünürler, Ay’ın etkisinin su üzerindeki gelgitlerden kaynaklandığını varsayıyorlardı; çünkü insan vücudunun da büyük ölçüde sudan oluştuğunu düşünmüşlerdi. Ancak modern bilim, bu inançları temelsiz buluyor.
Yapılan birçok araştırma, Dolunay dönemlerinde cinayet, intihar ve psikiyatrik acil durumların arttığına dair bir ilişki bulamadı. Örneğin, Finlandiya’daki bir çalışma, tam tersine Dolunay zamanlarında cinayet oranlarının düştüğünü ortaya koydu.
Bu inançların kökeni nereden geliyor?
Belki de atalarımızın uykusunu etkileyen, ruh hallerini değiştiren ve dolayısıyla davranışlarını etkileyen Ay’ın döngülerine dair gözlemleridir. Ancak, bu inançların varlığı, yanıltıcı bir doğrulama yanlılığından kaynaklanıyor olabilir; çünkü çoğumuz Dolunay sırasında yaşanan ilginç olayları daha fazla hatırlıyoruz.
Dünyanın dört bir yanındaki yerli kültürler, Ay’a büyük bir manevi anlam yükler. İlk Yerli Amerikalılar, Ay’ın gelgitleri düzenlediğine ve Dolunayların zamanı takip etmede önemli olduğuna inanırlardı. Astrolojide de Ay, ruh hallerinin belirleyicisi olarak görülüyor. Ay burcunun doğum haritasındaki rolü, duygusal durumlarımızı anlamamıza yardımcı oluyor.
Sonuçta, bilim, Ay’ın efsanelerini çürütmüş olsa da, insanların bu mistik varlıkla kurduğu bağ devam ediyor. Belki de Dolunay’da kendimizi sorgulamak veya yeni niyetler belirlemek, Ay’ın enerjisiyle uyumlu bilinçli davranışlar geliştirmek için bir fırsat.