Fizyolojik ve Patolojik Reflü Arasındaki Farklar
Fizyolojik reflü, genellikle yaşam tarzı değişiklikleri ile kontrol altına alınabilirken, patolojik reflü tedavi edilmediği takdirde ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. Özellikle Barrett Özofagusu’na neden olabilen bu durum, adenokanser riskini artırdığı için tedavi süreci oldukça önemlidir. Gastroenteroloji Bölümü’nden Prof. Dr. Benan Kasapoğlu, patolojik reflünün tanı ve tedavisi hakkında önemli bilgileri paylaştı.
Reflü Belirtileri
Son dönem araştırmalar, reflü hastalığının gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde giderek yaygınlaştığını göstermektedir. Reflü şüphesiyle sağlık kuruluşlarına başvuran hastaların sayısı, önceki yıllara göre artış göstermiştir. Hemen her yaş grubunu etkileyebilen reflünün en sık görülen belirtileri şunlardır:
- Ağrılı yutma ve yutma güçlüğü
- Besinlerin ağza geri gelmesi
- Boğazda takılma hissi
- Yemek borusunda yanma hissi
- Kronik öksürük
- Ses kısıklığı
- Hırıltılı solunum
- Bulantı ve kusma
Bu belirtiler, bireyin yaşam kalitesini olumsuz etkileyebilir. Özellikle yemek sonrası ortaya çıkan bu semptomlar, bazı durumlarda uykudan uyanmaya neden olabilecek kadar şiddetli olabilir. Ayrıca, sırtta, boyunda, çenede, kollarda ve göğüste ağrıya yol açarak kalp krizi belirtileri ile karıştırılabilir.
Tanı Süreci
Reflü tanısı genellikle klinik değerlendirme ile konulmaktadır. Hastaların şikayetleri ve doktorun yönlendirdiği sorular aracılığıyla tanı süreci ilerler. Bazen tedavi ile tanıya ulaşmak da mümkündür; örneğin, ilaç tedavisi alan bir hastanın şikayetleri gerilediğinde reflü tanısı kesinleşebilir. Ancak endoskopi, her hasta için gerekli değildir. Uzun süreli reflü öyküsü olan hastalarda, yemek borusundaki hasar, ülser ve kalıcı değişikliklerin tespiti için endoskopik değerlendirme önem kazanmaktadır.
Özellikle 50 yaş ve üzerindeki bireylerde, yeni başlayan yutma güçlüğü, ağızdan veya makattan kanama, gizli kan testinde pozitiflik, tedavi edilemeyen demir eksikliği anemisi, sürekli kusma, ani kilo kaybı veya iştahsızlık gibi durumlar varlığında endoskopik değerlendirme yapılması gereklidir. Ayrıca, birinci derece akrabalarda yemek borusu veya mide kanseri öyküsü bulunuyorsa, endoskopi önerilmektedir.
Reflü tanısında kullanılan bir diğer yöntem ise pH metre testidir. Bu testle, yemek borusundaki asit kaçışlarının olup olmadığı, hastanın burnundan yerleştirilen ince bir hortum yardımıyla 24 saat boyunca izlenerek değerlendirilir. Eğer cerrahi müdahale planlanıyorsa veya komplikasyon riski varsa, endoskopi ve pH metre birlikte kullanılabilir.
Yaşam Tarzı Değişiklikleri ve Diyet
Reflü tanısı alan hastaların tedavisinde ilk adım, yaşam tarzı değişiklikleri ve diyettir. Aşırı kilolu bireylerin kilo vermesi, yatak başının yükseltilmesi ve gece yatmadan en az 2 saat önce yemek yemekten kaçınılması, belirtileri azaltabilir. Özellikle çikolata, yağlı ve baharatlı yiyecekler, kafeinli ve asitli içecekler, çiğ sebze-meyveler, sigara ve alkol gibi maddeler, mide asidini artırdığı için bu tür gıdalardan uzak durulmalıdır. Eğer bu tür yiyecekler tüketilecekse, akşam saatlerinde ve birlikte tüketimden kaçınılmalıdır.
Ayrıca, reflüsü olan hastaların sıkı kemer ve korse kullanmamaları önerilir; çünkü karın içi basınç arttığında reflü belirtileri kötüleşebilir. Ancak tüm bu önlemlere rağmen belirtiler geçmiyorsa, ilaç tedavisine başlanması gerekmektedir. Bu aşamada, doktor tarafından proton pompa inhibitörleri veya antiasit şuruplar reçete edilebilir.
İlaç Tedavisi Yetersiz Kalırsa
Medikal tedaviye yanıt vermeyen hastalarda, sonraki aşama olarak endoskopik veya cerrahi yöntemler düşünülmelidir. Cerrahi müdahale, yalnızca yemek borusu ile kapakçık arasındaki gevşeklik çok ileri seviyede olan hastalar için önerilmektedir. Kapakçık gevşekliği çok ilerlememiş ve o bölgede fıtık oluşmamış hastalar için ise günümüzde en çok tercih edilen yöntemlerden biri endoskopik reflü tedavisidir.
Stretta Yöntemi ile Ameliyatsız Tedavi
Stretta adı verilen ve son zamanlarda popülerleşen radyofrekans ablasyon yöntemi ile, ağızdan girilen bir kateter aracılığıyla radyofrekans dalgaları kullanılarak mide asidinin geriye kaçışı engellenir. Bu yöntem, genellikle mide kapakçığı açıklığı 3 cm’den küçük olan genç hastalara uygulanmaktadır. Ortalama 30 dakika süren bu ameliyatsız yöntem sayesinde hastalar, aynı gün taburcu olabilmektedir. Özellikle yaşam tarzı değişikliği ve ilaç tedavisi ile iyileşemeyen genç hastalar için endoskopik tedavi seçenekleri önem kazanmaktadır.
Stretta Yönteminin Uygulanamayacağı Durumlar
Radyofrekans ablasyon yöntemi güvenli bir şekilde kullanılmasına rağmen, şu durumlarda uygulanmamalıdır:
- 3 cm’den büyük mide fıtığı olan hastalar
- Yemek borusunda ileri derecede hasar veya hücresel değişiklik bulunan hastalar
- Akalazya hastaları
- 18 yaşından küçük bireyler
- Hamileler