Saman Nezlesi: Belirtileri ve Korunma Yöntemleri
Saman nezlesi, alerjik rinit olarak da bilinir ve genellikle hapşırma, burun tıkanıklığı, burun akıntısı, gözlerde sulanma, burun ve gözlerde kaşıntı gibi rahatsız edici belirtilere yol açar. Uzm. Dr. Özcan Oğurlu, ilkbahar ve yaz aylarında sıkça görülen bu durumun bulaşıcı olmadığını, alerjik hastalıkların çoğunun kalıtsal olduğunu ve iç-dış mekanlardaki çeşitli alerjenlerin saman nezlesini tetiklediğini belirtmektedir.
Astım hastalığı olan bireylerde saman nezlesinin daha yaygın görüldüğünü ve saman nezlesi olan kişilerin astım geliştirme olasılığının arttığını da ifade eden Oğurlu, bu durumun, havada bulunan alerjen adı verilen küçük parçacıklara karşı vücudun verdiği bir tepki sonucu ortaya çıktığını vurgulamaktadır. Oğurlu, “Alerjenleri burnumuzdan soluduğumuzda, eğer alerjik bir hassasiyet varsa, çeşitli reaksiyonlar sonucunda histamin adı verilen bir madde açığa çıkar. Bunun sonucunda da çeşitli belirtiler gözlemlenir,” demektedir.
Saman Nezlesi ile Soğuk Algınlığı Arasındaki Farklar
Saman nezlesinin belirtileri arasında hapşırma, burun tıkanıklığı, burun akıntısı, gözlerde kaşıntı, sulanma ve kızarıklık yer alır. Oğurlu, şu değerlendirmelerde bulunmaktadır:
- Soğuk algınlığı bulaşıcı bir hastalıkken, saman nezlesi bulaşıcı değildir.
- Saman nezlesinde ateş beklenmez; oysa soğuk algınlığında ateş görülebilir.
- Soğuk algınlığı genellikle kış aylarında ortaya çıkarken, saman nezlesi ilkbahar ve yaz aylarında artış gösterir.
- Hassasiyet varsa, ağaç, çimen, çiçek ve bitkilerden gelen polenler, küf mantarları, ev tozu akarları, evcil hayvanların tüyleri ve çeşitli böcekler alerjik nezle bulgularının ortaya çıkmasına neden olabilir.
Mevsimsel alerjiler, dış ortamda havada bulunan polenlerin arttığı ilkbahar ve yaz aylarında daha sık görülürken, evcil hayvanlardan ve ev tozu akarlarından kaynaklanan iç ortam alerjileri yılın her döneminde görülebilir.
Tanı Yöntemleri
Oğurlu, tanı koyma sürecinde vücudun alerjenlere karşı ürettiği bir antikor olan immünoglobulin E (IgE) ölçümünün faydalı olduğunu belirtmektedir. “Spesifik olarak herhangi bir maddeye karşı vücudun ürettiği immunoglobulin E seviyesi ölçülerek, gıda ve solunum alerjisi olup olmadığı belirlenebilir. Herhangi bir alerjene karşı hassasiyetin tespit edilebilmesi için deri prick testi de uygulanabilir. Bu testte, ön kol derisinde oluşturulan küçük deliklere alerjen uygulanır ve gelişen reaksiyon ölçülerek alerji türü tespit edilir,” diyerek açıklamalarda bulunmaktadır.
Antihistaminik ilaçların tedavide önemli bir rol oynadığını vurgulayan Oğurlu, bu ilaçların tablet ve sprey formlarının kullanılabildiğini belirtmektedir. Ayrıca, kortizon içeren burun spreylerinin de tedavi sürecinde etkili olduğunu ifade eder. “Sprey şeklinde kullanıldığı için kortizonun sistemik yan etkilerinin ortaya çıkmadığını unutmamak gerekir. Bu tür ilaçları kullanmaktan korkmamalıyız. Bunun yanı sıra burun akıntısını ve tıkanıklığını giderecek dekonjestan ilaçlar da kullanılabilir. Ancak bunların sistemik yan etkileri olabileceğinden uzun süre kullanımı önerilmez. Alerjik sürece etki eden lökotrien reseptör blokeri gibi diğer ilaçlardan da faydalanmak mümkündür. Eğer belirli bir alerjene duyarlılık varsa, bu duyarlılığı ortadan kaldırmak için aşı tedavisi olarak bilinen immunoterapiden de yararlanılabilir,” açıklamalarında bulunmuştur.
Bütün hastalıklarda olduğu gibi alerjik hastalıklarda da korunmanın kritik önem taşıdığını belirten Oğurlu, şunları eklemektedir:
- Şikayetler mevsimsel ise ve özellikle belli bir ayda başlıyorsa, bulgular başlamadan önce hekime başvurulmalı ve tedaviye başlanmalıdır.
- Polen sayısının yüksek olduğu ilkbahar ve yaz aylarında arabaların ve evlerin camları kapalı tutulmalıdır.
- Elektrikli süpürgelerde ve klimalarda filtre kullanımı önemlidir.
- Ev tozu akarlarına karşı korunmak için, toz çıkarabilecek halı, kilim ve battaniye gibi eşyaların kullanımını azaltmak önerilir.
- Yastıklarda ve yataklarda koruyucu kılıflar kullanılabilir.
- Evcil hayvanlar yatak odalarından uzak tutulmalıdır.