Fransa’da Şok Edici Tecavüz Davası
Fransa’nın güneyindeki Mazan köyünde yaşanan toplu tecavüz olayı, geçen hafta hem ülke hem de dünya gündeminde büyük yankı uyandırdı. 72 yaşındaki Gisèle Pelicot’un, 10 yıl boyunca eşi Dominique Pelicot tarafından uyuşturulduktan sonra başka erkekler tarafından tecavüze uğradığı ortaya çıktı. Tüm bunlardan habersiz olan Gisèle, başına gelenleri dört yıl önce bir polis memurundan öğrendi. İddialara göre, Dominique Pelicot, internet üzerinden tanıştığı 80’den fazla erkeği yıllar boyunca çiftin evine ve yatak odasına davet etti. Bu kişiler, Gisèle’e tecavüz ederken, Dominique olayları gizlice kameraya kaydetti.
Dominique Pelicot’un insanlık dışı düzeni, 2020’de bir süpermarkette kadınların eteğinin altından gizlice fotoğraflarını çekerken yakalanmasıyla sona erdi. Bu olayın ardından polis, Pelicot’un telefon ve bilgisayarında yaptığı incelemelerde eşine ait video görüntüleri ve fotoğraflar buldu. Böylece Gisèle Pelicot’un yaşadığı korkunç olaylar gün yüzüne çıktı.
Fransa’da gösterilere neden olan Pelicot davasının duruşmasına ait çizimde Gisèle ve Dominique Pelicot yer alıyor. Kimliği tespit edilen sanıklar arasında 43 yaşındaki Hüsamettin Doğan adında bir Türk de bulunuyor.
Geçen hafta davanın ilk duruşması gerçekleşti ve Gisèle Pelicot, duruşma öncesi yaptığı açıklamayla cesaretin ve cinsel şiddete karşı mücadelenin sembolü haline geldi: “Sanıklar davanın gizli olmasını isteyecekler. O nedenle ben tam tersini seçiyorum. Utanç taraf değiştirmeli!” Kimliğini gizleme hakkından feragat ederek cinsel saldırıya maruz kalan kadınları haklarını aramaları için cesaretlendirmek isteyen Pelicot’un bu sözleri, kısa sürede güçlü bir slogana dönüştü. Neredeyse tüm dünyada ‘utancın taraf değiştirmesi’ ve yaşananların erkek şiddeti olarak tanımlanması yeniden gündeme geldi. Aynı rüzgârın sosyal medyada Türkiye’de de estiğini yakından takip ediyoruz. Her iki konuyu da kadın hakları savunucuları ve avukatlarla ele aldık.
Gisèle Pelicot’un Açıklamaları
Gisèle Pelicot’un gizlilik hakkından feragat edip “Utanç taraf değiştirmeli” açıklamasını nasıl yorumluyorsunuz?
- Av. Selin Nakıpoğlu: Cinsel şiddet denildiğinde ne anlıyoruz? Bu, karşı tarafın zarar görmesi veya acı çekmesiyle sonuçlanan, bireyler üzerinde üstünlük ve hakimiyet kurmak amacıyla uygulanan eylemlerdir. Bu bir suçtur. Cinsel şiddete maruz kalan kişinin utancı değil, bu suçu işleyen cinsel şiddet failinin utancıdır. Hem bir suça maruz kalıp hem de o suçun toplumsal yükünün omuzlarına yüklenmesi kabul edilemez. Edilirse, bu durum faşizmin ve ahlaki çöküşün dibidir. Cinsel şiddet faillerinin isimlerini ve yüzlerini bilmemiz gerekiyor. Cezalarının bitiminden sonra da kontrol altında tutulmalı, kadın ve çocuklara yakın mesleklerde çalışmaları engellenmelidir.
- Av. Aslı Karataş: Bu gerçekten çok güçlü bir söylem. Cinsel şiddeti kadınları kontrol altına almak için kullanan bir zihniyet var. Yeşilçam filmlerinde tecavüze uğrayan kadınların ‘kirlendiği’ üzerinden bir tablo çizildiğini hatırlarsınız. O kadın, aile kuramazdı; kimse onunla evlenmek istemezdi. Hayatı kararırdı. Patriarka, cinsel şiddet silahıyla tam da bunu söyler: “Benim istediğim gibi davran, itaat et, yoksa hayatını karartabilirim.” Bu sistemde suçun faili değil, maruz kalan utandırılıyor. Eylemin kendisinin yanında, toplumda bulduğu karşılık üzerinden eklenen bir şiddet var. Suça maruz kalan, suçun etkilerinden kurtulduktan sonra bile toplumda gördüğü karşılıkla mücadele etmek zorunda kalıyor.
Erkek Şiddeti ve Toplumsal Cinsiyet
Davada adı geçen sanıkların hepsi erkek. Buradan da “Not all men, but somehow always a man” yani “Bütün erkekler değil, ama bir şekilde suçlu her zaman bir erkek” şeklinde yorumlanabilecek bir slogan ortaya çıktı. Bu da beraberinde ‘kadına şiddet’ yerine neden ‘erkek şiddeti’ dediğimizi yeniden gündeme getirdi…
- Av. Selin Nakıpoğlu: Şiddetin öznesini görünür kılmak ve kadınların kadın olduğu için şiddete uğradığı, erkeklerinse kadınlar üzerinde güç kullanmak amacıyla şiddet uyguladığı erkek egemen sisteme işaret etmek için erkek şiddeti diyoruz. Bu olay özelinde cinsel şiddet suçu bir erkeklik suçudur. Ataerkil sistemin yüzyıllardır bu suçu ve faillerini koruma refleksi içinde olduğunu inkâr edemeyiz.
- Av. Aslı Karataş: Ailesini katletmiş bir erkeğin haberini ‘cinnet geçirmiş’ diye anlamaya çalışan bir yaklaşım var ama aynı erkek, işyerinde patronuna, askerde komutanına, evde babasına karşı cinnet geçirmiyor. Ne hikmetse, her zaman karşısında karısı veya çocuğu olduğunda bu cinnet hali ortaya çıkıyor. Failin ve maruz kalanın cinsiyeti olgusu burada anlam kazanıyor. Geçen aylarda Türkiye’de yaşayan Suriyelilere yönelik yine bir çocuk istismarı davası üzerinden yükselen bir linç dalgası yaşandı. O zaman da aynı şeyi söyledik: Faillerin ortak özelliği göçmen olmaları değil, erkek olmalarıdır.
“Muhatapları Diğer Erkekler”
Bu sloganın erkeklerin hepsini zan altında bıraktığını söyleyen erkekler de “Not all men” yani “Tüm erkekler değil” argümanını öne sürüyor…
- Av. Aslı Karataş: Erkek şiddeti kavramını feministler icat etmedi, ataerkil toplumun kendisi bu durumu yarattı. Erkek şiddeti ifadesini dönüştürebilmek için muhatap bu ifadeyi kullanan kadınlar değil, bu ifadenin gerçek olmasına sebep olan erkeklerdir. Bu sebeple ‘diğer erkekler’ yüzünden zan altında kalan erkeklerin muhatabı, feministler değil, o ‘diğer erkekler’dir.
Türkiye’de Benzer Olaylar
Türkiye’de de Pelicot davasına benzer olaylar yaşandı, yaşanıyor. Takip ettiğiniz dava ya da davalar özelinde, bizde sürecin nasıl işlediğini anlatabilir misiniz?
- Av. Selin Nakıpoğlu: 23 yıldır erkek şiddetinin birçok boyutuna tanık olduğum davaların avukatlığını yaptım ve yapmaya devam ediyorum. Kısa bir şekilde neler yaşandığını, travmaları, duruşma aşamalarında başka boyutlara taşınan şiddeti anlatmam mümkün değil. Cinsel şiddete maruz kalanların soruşturma ve kovuşturma süreçlerindeki en önemli düzenleme İstanbul Sözleşmesi’dir. İlk imzacısı olmakla övündüğümüz sözleşmeden mahrum kalıyor olmak akıl almaz bir durumdur. İnfaz yasasını değiştirerek, örtülü afların getirilmediği, etkin cezalandırmanın hissedildiği bir hukuk sistemi hemen şimdi gerekmektedir.
Toplumun İkiyüzlülüğü ve Medyanın Rolü
Canan Güllü
Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı
Yıllardır yaptığım tüm açıklamalarda ifşa etmenin öneminden bahsediyorum. İstanbul Barosu’nda binlerce ensest dosyasının olduğunu biliyoruz. Ancak bu dosyaların ne kadarı yargıya intikal etti, ne kadarı yargıda kabul gördü ve dava sürecine gitti? Ne kadar insan bu konuda mahkemeye ya da kolluk kuvvetine gitme cesareti gösterebildi? Tüm kamuoyunun dikkatle izlediği Narin’in davasında bile sunucuların ‘cinsel istismara’ uğradığını söylemekte tereddüt ettiği bir noktadayız. Gisèle’in dünyada slogana dönüşen cümlesi, bizim tüm söylemlerimizi kapsıyor. Yıllardır tecavüzle çocuk istismarının farkını anlatmaya, erkek şiddetinin ne olduğunu açıklamaya çalışıyoruz. Ancak görüyoruz ki toplum hâlâ cinsel suça maruz kalanları ‘eteği kısaydı, saçını salladı’ gibi gerekçelerle suçlamaya çalışıyor. Toplum ikiyüzlülüğü bırakmalı. Bu anlamda medyanın dili de oldukça önemli. Toplumsal cinsiyet eşitliği normlarına uymayan dilde yapılan haberler, toplumsal olarak geri kalmamıza neden oluyor. Cinsel saldırıya maruz kalan kişi utanmamalıdır. Utanması ve hukuk önünde cezalandırılması gereken kişi faildir. Bu tür durumların üzerini örtmeye devam ettiğimiz, yanlış dil kullandığımız sürece suça maruz kalanlar utanacak, kolluğa gitmeyecek, sokağa çıkmayacak, konuşmayacak ve kendi içine kapanıp acılarıyla baş başa kalacaklardır.